TCK’nın “Görevi Kötüye Kullanma” başlıklı 257. maddesinde yapılan değişiklik, 10.12.2010

TCK’nın “Görevi Kötüye Kullanma” başlıklı 257. maddesinde yapılan değişiklikle, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisine uygulanan hapis cezasının alt sınırı 1 yıldan 6 aya, üst sınırı, 3 yıldan 2 yıla; bu suçun “görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek” islenmesi halinde ise alt sınırı 6 aydan 3 aya, üst sınırı 2 yıldan 1 yıla düşürülmüştür.
Temel ceza ve yöntem yasalarının 1.6.2005 tarihinden itibaren defalarca değişikliğe uğradığı, bu değişiklikler nedeniyle, “önceki ve sonraki yasalar karşılaştırılarak sanık lehine olan hükmün uygulanacağına” dair ceza hukukunun genel prensibi gereğince Yargıtayda temyiz aşamasında bulunan dava dosyaları defalarca sanıklar yararına olan yasa hükmünün yeniden saptanması bakımından yerel mahkemelere gönderilmiştir.

Yerel mahkemelere, bu uygulamayı yapma zorunluluğu nedeniyle gönderilen dava dosyalarının yeniden temyiz incelemesine alınma süresinin Yargıtayın ağır işyükü nedeniyle 3 yıla kadar  uzayabildiği bilinmektedir. Bu sürecin yasada görevli mahkemenin Sulh Ceza Mahkemesi olarak belirlenmiş olması da değerlendirildiğinde daha da uzayacağı, özellikle 1.6.2005 tarihinden önce işlenen ve temel olarak 5 yıl, uzamış 7,5  yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunan suçlara ilişkin olup, lehe uygulama için mahalline gönderilen dava dosyalarının ceza zamanaşımına uğrayacağı adeta kesindir. Bu  tam aklanma anlamına gelen beraat kararları bekleyen sanıklar bakımından da sakıncalı olup,  adil yargılanma hakkını da ihlal eden bir sonuç yaratacaktır. Uygulama ve işleyişi bilen uzmanların, yasayı hazırlayan hukukçuların  bu sonucu öngörememesi de olanaksızdır. İşte bu nedenledir ki, yapılan bu yasa değişikliği aslında bir af niteliğindedir. 1.6.2005 tarihinden önce işlenmiş tüm görevi kötüye kullanma ve savsama suçlarının yapılan bu değişiklikle aslında affa uğradığının kabulü gerekir. Pratikte af niteliğini kazanan bu düzenlemenin bazı kişilerin yararlandırılması amacıyla gerçekleştirildiği yolunda medyada yer alan haberler de, bu yasanın maksatlı olarak hazırlanıp hazırlanmadığı konusunda özel bir kuşku uyandırmaktadır.

Yargı kararlarının yerine getirilmesi konusunda isteksizliği bilinen siyasal iradenin bürokratlara tazminat sorumsuzluğu getirme hazırlığı yanı sıra adeta dönemsel ceza sorumsuzluğu sonucunu yaratacak olan bu düzenleme birlikte değerlendirildiğinde,  yurttaşların zarara uğraması sonucunu doğuran kamu görevlileri ve siyasilerin kusurunun nasıl, hangi caydırıcı yöntemle   önleneceği hususu da merak konusudur. Dokunulmazlık zırhı ile korunmaya alınmış bunca kişi yetmiyormuş gibi bu şekilde yeni dokunulmazlıklar yaratıldığı dolayısıyla yurttaşların, kamu görevlisi ve siyasilerin kusuru ve görevi kötüye kullanmasından, görevi savsamasından, keyfi tutum ve davranışlarından, yargı kararlarını yerine getirmemelerinden doğan mağduriyetlerinin görece arttığı değerlendirilmelidir.

Örtülü af niteliğindeki bu tür uygulamalar, hukukun etkisizleştirilmesi ve güçsüzleştirilmesi sonucunu doğurur ki, bu da ancak  hukukun etkisizleştirilmesi, yıpratılması ve hukuk kurallarının içinin boşaltılmasından  memnuniyet duyacak çevreler bakımından anlaşılır olabilir. Bu, ancak etkisiz ve sadece göstermelik yetkiler üstlenmiş bir yargı modeli arayanların benimseyeceği bir anlayıştır.  Bu tür uygulamaların süreklilik kazanması halinde adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğünün içi boş kavramlar olarak kalacağı unutulmamalıdır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 10.12.2010

YARSAV YÖNETİM KURULU