HSYK BASIN AÇIKLAMASINA CEVAP

HSYK BASIN AÇIKLAMASINA CEVABIMIZDIR

Avrupa Yargıçlar Birliği’nin Türk yargısına ilişkin deklarasyonu üzerine HSYK tarafından kendi internet sitesinde 27.11.2012 tarihinde bir basın açıklaması yapılmıştır. Bu açıklamada; Avrupa Yargıçlar Birliğinin Avrupa  ülkelerindeki hakimlerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarının üye olduğu resmi sıfatı bulunmayan bir dernekler federasyonu olduğu, bu kuruluşa ülkemizden YARSAV’ın üyeliğinin bilindiği, Avrupa Yargıçlar Birliği tarafından yayımlanan bildirinin YARSAV’ın rutin söylemlerine dayandığı, bilimsellikten uzak ve taraflı bir bakış açısı ile hazırlandığı ve YARSAV’ın dayanaksız görüşlerini yansıttığı belirtildikten sonra, HSYK ile ilgili bilimsel değerlendirmelerin Avrupa Birliğinin resmi organları tarafından hazırlanan ilerleme raporları ve istişari ziyaret raporlarında yer aldığı ifade edilmiştir.

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki; açıklama, HSYK’nın demokratik toplumlarda sivil toplum örgütlerinin yeri ve işlevi ile ilgili bilgi ve algısını, bu ülke gerçeğini özlüce ortaya koymaktadır.

Uluslararası Yargıçlar Birliği (IAJ) ve onun bölgesel grubu olan Avrupa Yargıçlar Birliği (EAJ)’nin resmi bir sıfatının olmadığının belirtilmesi, hak zemininden üreyen ve tarihsel-toplumsal boyutu-derinliği olan tüzel kişilikleri yok sayma ve çağdaş demokratik bir devlette söz söylemeye yalnızca resmi kurumların yetkili olduğu önkabulünü içerdiği açık olup, bu yönüyle “yeni” HSYK’nın vesayetçi anlayışı nasıl içselleştirdiğinin en somut ifadesidir. Devlet-düzen öncelikli zihinsel bakış açısının oluşturduğu bu blokaj, yaşama dair değişkenleri tanımlı ve kontrollü bir dünya şablonundan hareketle yargılar üretmektedir.

Devleti temsil eden kurumların bakış açıları ve tavırlarındaki önyargı ve şüphecilikten kaynaklanan standart dışılık ve keyfilik, sivil toplum planında norm oluşturma, ilişki çerçevesi kurma ve içeriğini zenginleştirmenin bir türlü aşılamayan bariyeri olmaktadır. Katılım, eleştiri, hak arama, bilgilenme ve toplumu bilgilendirme, böylelikle karar mekanizmalarını etkileme gibi demokratik değerler öncelikli, olabildiğince geniş bir düzlemde kurumların oluşturduğu bir ağa sahip olunamamaktadır. Devlet merkezlilik-otoriterlik-tek adamlık tartışmaları da bu yoksunluk ile paralel olarak sonsuza kadar uzayacak duygusu veren iki hattan ibarettir. Örgütlülük düzeyi oldukça düşük olan toplumumuzun, devletin tavrındaki bu olumsuzluktan ve önemsizleştirmeden etkilenme sonucu tarihsel mesafeliliği ise, uzun bir sosyal süreçle aşılacak bir başka handikap olarak gözükmektedir.

Küçülen dünyada iletişim kanallarının çokluğu ile herkes, her şeyden haberdar olma şansını yakalamıştır. İzlediğimiz dünyanın karşılıklı olarak ilgisine açığız. Ülkemizdeki yargının durumunu yabancı muhataplarımıza anlatırken hiç zorlanmamamızın altında bu olgu yatmaktadır. Yargı bağımsızlığının amacına aykırı olarak devlet merkezli bir refleksle vesayete hizmet etmesinin de, demokratik meşruiyet üzerinden bu defa yargının tek adam tahtının altında yatan aslanlara dönüştürülmek istenmesinin de, bu ülkeye özgü paradoks olduğunu gayet iyi anlamakta ve ifade etmektedirler. Sanılanın aksine son derece bilgili ve bu bilgilerini bizim duygusallığımızdan uzak olma avantajları ile “bilimsel değerlendirmelere” dönüştürecek “ciddiyet” ve bilinç içindedirler.

HSYK´nın son açıklaması; gerçeğin işine yarayan kısmını göstermeciliği, küçümseyiciliği, suçlayıcılığı ve yabancı alerjisi unsurlarını taşıyan alışılmış devlet refleksi olarak fazlasıyla sıradan gözükmektedir ve düzeyi ile yargı adına gerçekten üzücü, umut kırıcıdır. Gerçekleri ve doğruları ifadenin, çoğu kez “resmi” alan dışında mümkün olacağının farkında olunmaması anlaşılabilir değildir.  Resmi düzlemin ancak ve nihayetinde  “politik doğru”ya tahammül edebildiğini, HSYK da neredeyse tüm açıklamaları ile göstermektedir. Diğer yandan HSYK´nın resmilik sıfatına özenli vurgusu, devlet gölgesinden hiyerarşi ve üstünlük hatırlatması olduğu gibi kendine güvensizliğinin de açık yansımasıdır.

YARSAV, var olduğu koşulların yukarıda işaret ettiğimiz ülke içindeki zorluklarına inat, uluslararası ilişkileri ile saygın, ciddiye alınan ve takdir gören bir aktör halini almıştır. HSYK´nın belirttiği şekilde yalnızca Avrupa değil, onun da parçası olduğu tüm dünyadaki yargı meslek örgütleri ile yargının ortak sorunlarına çözüm platformlarının vazgeçilmez paydaşı olmuştur. Dünyanın hemen her yerinden onlarca meslek örgütünün oluşturduğu uluslararası çatı örgütlerini, “rutin söylemlerimiz”le kandırılacak, “hiçbir inceleme ve araştırma yapmadan” hareket edecek basitlik ve tutarsızlık içinde görmeyi, HSYK´yı gerçeklerin ve doğruların ülkeyi de aşarak yükselen ışığının vurması ile oluşan rahatsızlık ve panik hali ile izah edebiliriz.

Avrupa Yargıçlar Birliğinin mektubundaki bilgilerin çoğu, bilimsellik referansı yapılan, ağırlıklı olarak devletin resmi organlarının yoğun katkıları ile oluşturulan ve dolayısıyla onların bakış açılarını yansıtan, “resmi” kaygıların sınırlandırdığı “Avrupa Birliğinin resmi organları tarafından hazırlanan” ilerleme raporları ve istişari ziyaret raporlarında da mevcuttur. HSYK´nın açıklamasındaki örtülü kabul ve inancından hareketle, kendisine vücut veren Anayasayı yazarak bozarak sorunlarımızı halletse idik ikiyüz yıllık debelenişimizin bir değil birkaç kez sonu olurdu. Ancak kâğıt üzerinde ideal gözükse dahi uygulamadaki şarklılık, uygar dünyanın meşruluk değerlerini bu topraklarda bir kelebek ömrü kadar bile canlı tutmaya imkan tanımamaktadır. Son iki yıllık HSYK icraatları, Anayasa değişikliklerini bir hukuksal metinden ve dolayısıyla meşruiyetten, bir tasfiye belgesine ve zulme dönüştürmüştür. HSYK´nın Anayasal metin peçelemesi, bu gerçeğin yol açtığı kaygı ve utancı gizleyememektedir. Ayrıca yeni Anayasa üzerinden başka formüller sunmaya kalkışma da, önceki değişikliklerin müsebbiplerinin itiraf ve iflası niteliğindedir.

Söylediğimiz çok açık: Yeni HSYK, Adalet Bakanlığı bürokrasisi ve siyasal iktidarın ve ortaklarının akredite kadrosundan oluşmaktadır. Kurul Başkanı, Başkanvekili, Daire Başkanları, Üyeleri, Kurul Genel Sekreteri, Genel Sekreter Yardımcıları ve Tetkik Hakimlerinin sıfat ve mesleki özgeçmişleri, bu gerçeği kesine dönüştüren delillerdir.

Uygulama ve icraatları, siyasal iktidar karşısındaki tutumuyla HSYK´nın, yargıyı yürütme adına sevk ve idare eden, onun uzantısı kılan bir köprü ve aparat kimliği gittikçe belirginleşmektedir. Siyasi iktidarın yargıya müdahale niteliğinde olan ve eleştiri sınırlarını aşan, hatta TV dizilerine varıncaya değin ilgili ilgisiz her konudaki talimat verircesine beyanlarına karşı, HSYK tarafından tek bir açıklama dahi yapıl(a)mamıştır. Bu vaziyet, söylediklerimizin her gün kamuoyuna yansıyan teyididir. Yargı camiası “temsil”i sandıkta değil, her gün gözü önünde yaşananlarda aramaktadır ve HSYK´nın durduğu yeri, yargı bağımsızlığı ile telif edememektedir.

HSYK’dan beklentimiz; bu açıklamada da açıkça görüldüğü üzere, uluslararası meslek örgütlerinin Türk yargısı ile ilgili gözlem ve temaslarına dayalı bilgiler ve doğal olarak kendi ilke ve anlayışları çerçevesinde eleştiriler içeren raporlarına gösterilen, diplomatik nezaketle de bağdaşmayan, adeta bir hiddet ve öfke patlamasına dönüşen duyarlılığın, yargının kurumsal onurunun korunmasında da süratle devreye girmesidir.

Aksi takdirde; her gün biriken “dayanak”larımızın yansıması olan iç ve dış sesler gittikçe artacak ve yanlış sahiplerini rahatsız etmeye devam edecektir.

YARSAV YÖNETİM KURULU